Son yıllarda Orta Doğu'daki jeopolitik gerginlikler her zamankinden daha fazla gündeme gelirken, İsrail’in savunma sistemleri üzerinde tartışmalar da alevleniyor. Son günlerde, İsrail’in füze kalkanı olarak bilinen Iron Dome’un, ABD desteği olmadan geçirdiği son 10 gün, ülkenin güvenlik politikalarını gözler önüne serdi. Bu durum, birçok gözlemci ve analistin kafasında önemli soru işaretleri bırakırken, ülkenin savunma kabiliyetlerinin geleceği konusunda endişeleri artırıyor.
İsrail, yıllardır füze kalkanı sistemlerini geliştirerek, askeri ve sivil nüfusunu koruma amacını güdüyor. Ancak bu sistemlerin büyük bir kısmı, yalnızca yerel mühendislik yetenekleri ile değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin sağladığı mali ve teknolojik destek ile gelişti. ABD, İsrail'e yıllık milyarlarca dolarlık yardım ve çeşitli teknoloji transferi sağlıyor. Bu yardımlar, sadece askeri teçhizat ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda güncel tehditlerle başa çıkacak yeni savunma sistemleri geliştirme çabalarını da kapsıyor.
Özellikle son on gün içinde, ABD’den gelen yardım ve desteğin azaldığı bir dönemde, Iron Dome’un etkili çalışmasında kayda değer bir gerileme yaşanması dikkat çekiyor. Uzmanlar, bu durumun İsrail’in kuzey ve güney sınırlarında artan füze saldırılarına karşı ne kadar etkili olabileceği konusunda ciddi kaygıları beraberinde getirdiğini belirtiyor. 2021 yılında Gazze'den atılan roketlere karşı gösterdiği yüksek başarı oranı, bu sistemin pratikte ne denli etkili olduğunu kanıtlamıştı. Ancak, ABD desteğinden yoksun kalması, benzer başarılara ulaşma şansını büyük ölçüde azaltabilir.
Uzmanlar, durumun gelecekte nasıl bir hal alacağı konusunda bir dizi senaryo üzerinde duruyor. Eğer ABD desteği devam etmez veya azalırsa, İsrail’in saldırılara karşı koyabilme becerisi önemli ölçüde zayıflayabilir. Bu da, sivil halkın güvenliğini tehdit eden durumların artmasına yol açabilir. Ayrıca, bu tür zayıflıklar, bölgede başka güçlerin de etkinliğini artırmasına olanak tanıyabilir. Hizbullah ve Hamas gibi grupların, bu durumu değerlendirmesi ve daha cesur saldırılar düzenlemesi muhtemel görünüyor. Böyle bir senaryo, hem bölgedeki istikrarı tehdit edebilir hem de uluslararası ilişkilerde gerginliğe neden olabilir.
Özellikle son on gün içerisindeki durumu analiz eden güvenlik uzmanları, “Eğer ABD nezdinde İsrail’in güvenliği konusundaki tehditler yeterince ciddiye alınmazsa, durum daha da kan kaybı yaşayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor. ABD’nin Orta Doğu politikası her ne kadar değişkenlik gösterse de, İsrail'in bu süreçte nasıl bir tavır alacağı da bir o kadar önemli. Ülke liderleri, hem iç politikada hem de dışarıda bu durumu nasıl yöneteceklerine dair stratejiler geliştirmek zorundalar.
Sonuç olarak, İsrail’in füze kalkanının ABD desteği olmadan geçirdiği bu son on gün, sadece askeri değil, aynı zamanda politik bir kırılma noktası olarak öne çıkıyor. Gelecekteki belirsizlikler, bölgenin dinamiklerini değiştirebilir. Uzmanlar, bu tür gelişmelerin, uluslararası ilişkilerin yeniden şekillenmesine ve bölgedeki güç dengelerinin ciddi biçimde sarsılmasına yol açabileceğini öngörüyor. Dolayısıyla, hem İsrail hem de bölgedeki diğer ülkeler için bu durumun ne anlama geleceği, gelecek günlerde daha belirgin bir şekilde ortaya çıkacak.