Son dönemde meydana gelen trajik bir olay, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve adalet sisteminin etkinliği üzerine yeniden tartışmalara yol açtı. Pınar G.'nin öldürülmesi, kayıpların ardında bıraktığı acının yanı sıra, kamuoyunu sarsan çarpıcı detaylarla dolu bir hikayeyi de beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz yıl, genç kadın Pınar, eski arkadaşları tarafından yakılarak öldürüldü. Bu korkunç cinayet, adalet arayışındaki aile ve sevenleri için adeta bir kabusa dönüştü. Olay, sadece bir cinayet değil, aynı zamanda kadın cinayetleri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gözler önüne serildiği bir vahşet olarak kayıtlara geçti.
Pınar’ın hayatı, ailesinin ve arkadaşlarının anlattıklarına göre, her zaman zorluklarla doluydu. Genç yaşında yaşamına yön vermeye çalışan Pınar, çevresindeki olumsuzluklarla mücadele ederken, bir yandan da sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla cesaretini göstermeye çalıştı. Ancak O'nun hikayesi, çalışma hayatındaki zorluklarından çok daha fazlasını içeriyordu. Olaydan önce, Pınar’ın yaşadığı korkutucu anların sıklıkla artması ve sürekli tehdit edilmesi, sonunda korkunç sonuca yol açacaktı. Arkadaşları, onun sürekli endişeli ve üzgün olduğunu, sıkça yardım çağrısında bulunduğunu ifade ediyorlar. Ancak yardım çağrıları, ne yazık ki duyulmadı; Pınar, yaşamının baharında hayattan koparıldı. Bu durum, birçok kadının benzerlerine maruz kaldığı bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: Her kadın, hayatında güvende hissetmeyi hak eder.
Pınar’ın sıradışı cinayeti, Türk ceza yargısının karmaşık ve zorlu yapılarını da ortaya koydu. Olayın ardından, cinayetin failleri hakkında yapılan soruşturmalar bir türlü istenen sonuca ulaşamadı. Gerçekten de adalet arayışı, özellikle kadın cinayetleri söz konusu olduğunda, birçok zorlukla karşılaşıyor. Bir süredir birkaç duruşma gerçekleştirilmiş olsa da, Pınar’ın ailesi uzun bir zaman boyunca sadece adalet beklemekle kalmadı; aynı zamanda toplumsal bilinci artırma çabalarına da öncülük etti. Bu tür davalar, yalnızca mahkeme salonlarıyla sınırlı kalmamalı; toplumun her kesiminde bu konu üzerinde düşünülmeli, cesaretle tartışılmalıdır. Ne yazık ki Pınar’ın durumu, birçok kadının yaşadığı şiddet sarmalında sadece bir örnek. Kadın cinayetlerinin önlenmesi için toplumsal değişim şart.
Pınar’ın davanın düşmesi ise, adaletin geç tecelli ettiğini ve kimi zaman hiç tecelli etmediğini gözler önüne sermektedir. Kayıp kadınların hikayeleri, adaletsizlikler ve sistemsel eksikliklerle doludur. Pınar’ın davasına benzer birçok dava, toplum üzerinde unutulmaz bir iz bırakarak devam etmektedir. Birçok kişi, Pınar’ın yaşamına ve ardında bıraktığı acıya ilişkin düşüncelerini sosyal medya üzerinden dile getiriyor. Olayın ardından uluslararası medya kuruluşları da olayın üzerine giderek, bu tür vakaların yeterince anlaşılamadığını ve kamuoyuna yansıtılmadığını eleştirdi. Pınar’ın trajik hikayesinin duyulması ve yaşanılanların anlaşılması için herkesin sorumluluk alması gerekiyor. Bu tür olayların tekrarlanmaması adına, toplumsal bir bilinç geliştirilmesi şarttır.
Özellikle kadın cinayetleri konusunda herkesin üzerine düşen bir sorumluluğu vardır. Pınar’ın acı dolu hikayesi, sadece ailesinin değil, tüm toplumun elinden tutulması gereken bir hikaye haline gelmiştir. Eğitimde farkındalık yaratma, sosyal destek sisteminin güçlendirilmesi ve özellikle kadınların toplumsal alanda daha etkin olmaları için mücadele etmek, Pınar’ın ruhuna bir saygı duruşudur. Adalet hala yerinde sayarken, Pınar’ın hatırası, bir simge olarak duruyor. Gelecekte bu tür olayların yaşanmaması adına alınacak her önlem kritik önemde. Kadınlar, yalnızca ‘kurban’ olarak anılmayı istemiyor; onlar, yaşamların ve hayallerin yarısını oluşturan bireylerdir. Bu nedenle, sadece Pınar için değil, tüm kadınlar için sesimizi yükseltmeliyiz.
Pınar G. cinayeti, sadece kaybettiğimiz bir can değil; aynı zamanda sistemin hangi noktalarda tıkandığını gösteren önemli bir duraktır. Toplum tarafından sahiplenilmediği takdirde, adaletin rüzgarı hep eksik kalacak. Pınar ve onun gibi birçok kadın, sadece kendi hayatlarını değil, gelecek nesillerin güvenliğini de etkileyen bir mücadele içindedir. Onlar için adalet arayışını asla bırakmamalıyız. Bu nedenle, Pınar’ın hikayesi, sesinin duyulması gereken bir hikaye olarak bizimle yaşamaya devam edecek.