Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, ülkenin demokrasi yolunda attığı önemli adımlardan biridir. Bu hak, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatta aktif rol oynamalarının önünü açmış, toplumsal dengeyi sağlamıştır. Kadınların 1934 yılında elde ettiği bu hak, aynı zamanda tüm dünya genelinde kadın hakları mücadelesinde çığır açan bir gelişme olmuştur. Şimdi bu tarihi adımın detaylarına ve öncesinde yaşanan gelişmelere birlikte göz atalım.
Türk Kadınları, 1923’te Cumhuriyetin kurulması ile birlikte birçok alanda köklü değişikliklerle karşılaştılar. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformlar, kadınların sosyal hayattaki yerini güçlendirdi. Ancak kadının siyasi hayatta yer alması için gerekli olan seçme ve seçilme hakkının kazanılması, 1926 yılına kadar beklemek zorunda kaldı. 1926’da, Medeni Kanun'un kabulüyle birlikte kadınlar, medeni haklarını kullanmaya başladılar. Bu hakların gerçekleştirilmesi için, toplumda köklü bir değişim süreci gerekmekteydi.
1930 yılında, Türkiye'de kadınlar belediye seçimlerinde seçme hakkını kazandılar. Bu durum, kadınların siyasi hayata katılan ilk adımını oluşturdu. Ancak asıl önemli adım, 5 Aralık 1934 tarihinde gerçekleştirildi; bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa değişikliği ile, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Bu, dünya genelinde kadınların siyasi haklar açısından önemli bir kazanımı olarak tarihe geçmiştir.
Bu değişiklik, Atatürk’ün kadınlara verdiği önemi ve onların toplumun her alanında yer almasının gerekliliğini vurgulayan bir adımdı. Atatürk, ''Dünyada her şey kadının eseridir.'' sözleri ile kadınların toplumdaki rolünü ön plana çıkartmıştır. Bu bağlamda, kadınların yalnızca seçme değil, aynı zamanda seçilme hakkına sahip olmaları, toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik atılmış cesur bir adımdır.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, sadece Türkiye için değil, dünya genelinde kadın hakları açısından dikkate değer bir gelişmedir. Türkiye, bu hakları tanıyan ilk ülkelerden biri olarak, diğer ülkelere de örnek teşkil etmiştir. O dönemde, dünya genelinde birçok ülkede kadınlar hâlâ siyasi haklardan yoksundu. Türkiye'nin bu öncülüğü, kadınların hakları için verdikleri mücadelenin uluslararası boyutunu da artırmıştır.
Seçme ve seçilme hakkının kazanılmasının ardında, kadınların çeşitli sosyal gruplarda, derneklerde ve aktivist hareketlerde aktif rol oynamaları yatmaktadır. Türk kadınları, bu süreçte yalnızca kendileri için değil, gelecek nesiller için de büyük bir mücadele vermişlerdir. Bu mücadele, kadın haklarının sadece siyasi alanda değil, toplumun birçok alanında tanınmasını sağlamıştır. Dönemin kadın hakları savunucuları, sosyal, ekonomik, hukuki ve toplumsal alanlarda yürüttükleri faaliyetlerle, kadınların daha fazla hak ve özgürlük kazanmasını sağlamışlardır.
Zamanla, Türkiye'deki kadınların siyasetteki temsili artmış ve yıl 1935 geldiğinde, ilk kadın milletvekilleri, TBMM'de yer almışlardır. Bu adım, kadınların yönetimdeki rolünü pekiştirmiş ve ilerleyen yıllarda daha fazla kadının politika alanında yer almasını teşvik etmiştir. Kadınların seçme ve seçilme hakkı, onların toplumsal hayatta etkin olarak yer almalarının kapılarını aralamıştır ve bu durum, ülkenin demokratikleşme sürecine önemli katkılar sağlamıştır.
Sonuç olarak, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, yalnızca bir siyasi hak değil, aynı zamanda toplumda cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik atılmış kritik bir adımdır. Bu tarihsel gelişme, kadınların toplumsal hayatta yer almasına katkı sağlayarak, modern Türkiye’nin inşasına önemli bir ivme kazandırmıştır. Kadın hakları mücadelesi, geçmişten günümüze devam eden bir süreçtir ve bu süreçte kadınların rolleri her zaman temel bir merhale olmuştur. 5 Aralık tarihinin her yıl kutlanması, bu mücadelede kazanılan başarıların hatırlanması ve geleceğe dair umutların diri tutulması açısından önemlidir.